21 Mayıs 2012 Pazartesi

...

Uyku?.. Ne kadar güzel...
Rüyasız, sonsuz bir uykuya dalabilseydim eğer...

...

"When you find that one person who connects you to the world, you become someone different. Someone better. When that person taken from you. What do you become then?"




...

En umutsuz zamanımda dahi uğraşımı bırakmadığımı hatırlıyorum. Şimdi sadece hayatta kalıyorum. Ne bir his, ne bir çaba..
Ölümü arzuladığım anları hatırlıyorum, uzun yıllar boyunca.. Şimdi hayata dair öfkem o kadar büyük ki, sonlandırdığımda içim soğumayacak..

15 Mayıs 2012 Salı

?..


Düşünsem mi, düşünmesen mi?.. bir yerde bir akşam vakti ya da kör bir gecede düşünüp düşünmediğini... Islanıp ıslanmadığını gözlerinin... uzaklara dalıp gidip gitmediğini...

Yarım mı kaldı, ne oldu şimdi?.. hiç başlamadı mı yoksa.

arkadaşları tarafından oyunlarına alınmamış bir çocuk... elinde kör bir çubuk... saatlerdir toprağı eşeliyormuş gibi hissediyorum bazen. Anlamadım ki ben ne anlaşılması gerekiyorsa.. uyumsuz muydum hep?.. uyumluymuş gibi mi yapıyordum?.. Sahi ne işim vardı burda benim. Benim?.. Benim bir işim de yok zaten.. işim de gücüm de yok benim..

Bir uğraşım vardı sanki.. ne olduğunu unuttum; böyle hayal meyal aklımda, bir görünüp bir kaybolan.. dünya üzerinde mi, yoksa titrek ışıklarıyla yıldızların birinde miydi? Yüreğimde mi, aklımda mıydı? İkisinde birden mi vardı yoksa? Sahi sen de varmıydın içinde? İçinde miydin düşlerimin? Hem kimdin ki sen?..

Biliyor musun?.. sen yokken herkesi sen sandım ben.. Böyle tuttum ellerinden sıkı sıkı. Seslendim sana sesleniyorum diye?.. yok?.. sen hiç olmadın.. ben seni hiç görmedim.. nasıl biri olduğunu da bilmiyorum ki zaten.. neye benzer sesin?.. nasıl bakar gözlerin?.. hatta nesin sen ya, nesin?.. ne malum bir ağaç olmadığın, denizde bir balık ya da bir taş bozkırın ortasında?.. nasıl düşünsem, neye benzetsem seni? 
Böyle, sızlamıyor mu için senin de. Göğsünde saplı bir bıçak.. ne nefes alabilirsin ne gıkını çıkartabilirsin. Mıh gibi çakılıp olduğun yere, donakalmış bakışlarında gözyaşların.. bi türlü terketmez gözlerini.. doldukça dolar, doldukça dolar.. sanki gidecek yeri yokmuş gibi..

Yine böyle ayrı hisseder miyim yanında?.. sahi kimdin, neydin sen ya?

Düşünsem mi, düşünmesen mi?.. bir yerde bir akşam vakti ya da kör bir gecede düşünüp düşünmediğini... Islanıp ıslanmadığını gözlerinin... uzaklara dalıp gidip gitmediğini...




10 Mayıs 2012 Perşembe

...

It is all right,
when you feel better, you can go...

24 Nisan 2012 Salı

...

Her ne kadar deneyip aynı başarısızlık denizinde çakılsam da olduğum yere...
Elbet bir gün o gemi gelecek ya da çözüp tüm düğümleri ben bir gemi olacağım...

23 Nisan 2012 Pazartesi

Steady state...



Kararlı Durum...
Yıllar boyu kendi karanlığımla cebelleşirken tükettiğim beyin hücrelerimi nasıl canlandıracağımı bilemez bir haldeyim. Mıh gibi çakıldım olduğum yere. Tek ihtiyacım olan biraz daha yol alabilmek. Tek bir adım, tek bir adım... Hayır atamıyorum o basit adımı, atamıyorum. “Çaba sarfederek yapacağım” düşüncesi sözel bir mastürbasyon. Bir otobüsün camına süratle çarpmış ve bütün kemikleri unufak olmuş, hatta ölmüş bir kuşa “Hey çabalarsan tekrar uçabilirsin” demek gibi. Gelecekte evrenin şiirini anlatabileceğim öğrencilerime; atomaltı boyutundaki fiziği ve matematiği anlayamadığım için, veda ediyorum sanki. İşte bu gerizekalı durumumdan yaptığım çıkarım...
Yeni tek bir bilgiyi kafamdan içeri sokamıyorum. Uzaylılar tarafından kuşatılmış -elindeki iki aptal taş parçasını birbirine vurup anlamsız sesler çıkaran- bir cro-magnon gibi hissediyorum. Tüm o semboller, konuşmalar sanki hiç anlayamayacağım bir ritüelin parçalarıymış gibi. Bu bitkisel yaşamıma rağmen hala bilim insanı olmaya öykünmem ne kadar komik..

Kıçım yırtılana kadar bağırmak, küfretmek istiyorum bu saçma sapanlığa, Neden? diye.. Anlamıyorum... hiç bir sik anlamıyorum... Ve o kadar bunaldım ki bu durumdan...

Bir makalede marijuananın beyin fonsiyonları ve hücreleri için olumlu etkileri olduğunu okumuştum. Evet, belki deneyebilirim bunu fakat ay sonuna kadar cebimdeki 2lirayla değil ot almak, doğru dürüst beslenebileceğimi bile sanmıyorum. En azından son paket sigaramı idareli kullanabilsem...

22 Nisan 2012 Pazar

...

where is my mind?

...

Ne ironik, gerçekliğin maddesinin hayallerden daha kırılgan olması. Bildiğiniz tüm gerçeklik çatırdarken, hayalleriniz sapasağlam kalabiliyor...

15 Şubat 2012 Çarşamba

Masal


Kimsenin inanmadığı bir masalın kahramanıymışım...
Herkes gitmiş bir ben kalmışım...
Bir varmışım bir yokmuşum...
Daha en başından içine düştüğüm yalnızlığın, yeni farkına varmışım...

11 Şubat 2012 Cumartesi

..

Nasıl bir şey devam etmek. ilerlemek, yol almak... Nasıl bir şey unutmak. En azından hatırlayarak devam etmek. Nasıl bir şey... Nasıl... Nasıl?.. Nasıl bir şey gitmek... Beklemek? tek şey elimden gelen...Neyi bekliyorum? tanıyacak mıyım gelirse eğer... Kime sesleniyorum kendime dahi duyuramazken sesimi. Sesim? Ne kadar yabancı kulaklarıma... Ne anlatıyorum? Ne oluyor kelimelere döküldüğünde...
olmuyor...  ne güzel olamamak. saplanıp kalmak... Kalmak. Kalakalmak... Kalkamamak düştüğü yerden.. Ne güzel yaşamak ölümün kıyısında... ölememek, isteyip de... Ne güzel yaşayamamak nefes alıp da.




6 Şubat 2012 Pazartesi

Git(me)...

Sahi nerden kimden gitmedim ben... ya da nereye gitmedim.
Ne gidebildim ne de kalabildim. Yoktum çünkü orda ve olmaya da niyetim yoktu...

Ne kadar uzağa gidebilir kırık bir oyuncak, en son ona dokunan çocuğun hayalinde. Çocuk büyümüştür öykünerek büyüklerin oyunlarına. Oyuncak? Kırık da olsa oyuncak işte... Asılı durur en son kurulan düşte, sırt çevirmiş tüm oyunlara...

Değişen Bir Şey Yok


Susarken anlatacağım bir hikaye arıyorum...  onu dinleyecek sağır kulaklar...

27 Ocak 2012 Cuma

Aklımdan geçenler...


*
Herkes çektiği acının bedelini bir başkasına ödetiyor olan bu. Mutlu olan birinin sevincinden ölesiye nefret etmemiz bu yüzden. Temeli bilinmeyen bir zamanda atılmış tarifsiz bir acı, karşılaştığımız her kişiden alınması gereken bir öc oluyor. Aferin bize...


*
Unutmaya yüz tuttuğumda yeni başlıyordum hatırlamaya... Bilmezler unutmadığımı... Unutmak ve zaten hiç var olmamış olanı kanıksamak... Benim yapabileceğim şeyler değildi... Olmayanı var edebilmişken, yok etmeye varmıyordu elim.
Bir kimyasal gibi... çekilince tamamen, silindi sanıldı hafızalardan. Daha büyük bir boşlukla kaplandığı aklına gelmedi hiç kimsenin. Yankısı daha da büyük şimdi unutuldu sanılan her yokluğun..
Zaman... her şeyin ilacı olduğu yalan. Zehir zıkkım aslında, ağzıda kekremsi bir tad bırakan. Alışmak... bu tadı değiştirmek için başka lokmalar almak, yaşayabilmek için... afiyetle atıştırdığın şeyleri kıçından çıkartmanın hissi ise unutmak... Tüm hatıralara posa muamelesi yapmanın dayanılmaz mutluluğu... yaşamın diğer adı. Hepimizin bir süre sonra gideceği nihai nokta. Kanalizasyonda sürüklenen ya da bir çalının arkasına bırakılmış, üstünde sineklerin uçuştuğu bir bok olmak. İşte her şeyi yok saymanın ortak kaderi...
Kim düşünür sıçtığının akibetini... bir denize ulaştığı zaman gitmişmidir gerçekten. Suya toprağa havaya karışmaz mı tekrar. Keyifle yediğimiz bir yemişte, Soluduğumuz hava da, içtiğimiz suda..
İşkembede değil yürekte ve beyinde gerçeklenir unuttuğumuz “insan”. Unutmak sıçmanın öbür adıdır. Alışmak?: sıçmayı sürekli kılmak..
*
Gerçeklerden bahsetmeyin bana. Bırakın iki satır hayal kurayım ve diyeyim “yaşıyorum” diye. Gerçeklerle yaşanmıyor çünkü “hayatta kalınıyor” sadece. Bir kağıda iliştirilmiş ataçlar gibi... yaşıyorsunuz kardeşim ama hayatın kenarında. [Kıçımın kenarında...] karalanmış bir cümle olmak gelmiyor içinizden; kurşun bir kalemle gömülüş, o kağıdın ortasına...
*
Söyledim... söylediğimde yaşadım... işittim ama hiç duymadım... şimdi ne söyleyebilirim ne duysam inanırım. Boşuna tüketmeyin nefesinizi, söylemek için...
*
Siktirin gidin... söyledikçe söyleyesi geliyor insanın. “Seni seviyorum” gibi içi boş da değil... Ne kadar anlamlı... Doldurup ağzımı bu kelimelerle, kustukça kusasım geliyor “siktirin gidin..” diye.
*
Gömün kafalarınızı o çok sevgili dünyanıza... Götünüzün baktığı yer yeter bana...
*
Bok vardı çünkü... ışığı gören gelmiş... 7 milyar olmuşuz hala sikmeye devam ediyoruz birbirimizi... bir de çok matah bir şeymiş gibi yaşamı, hayatta kalmayı salık veriyoruz. yemin gibi... ilahi bir emir gibi... korkarım şimdi öldüğümde ışığa yürümekten. Kanlar içinde başka bir mahşeri kalabalığa düşmekten.
*
Kocaman evrende göt kadar yerde boğazlar tabii insan insanı. Güzel ne varsa sıçar sıvar üzerine. Biri reddetmiş bu hali kime ne, takar mı seni geri kalan.
*

İzleyiciler